Paris’in gözde kadını. Halbuki bir Italyan eseri.
Leonardo da Vinci’nin eserlerinden sadece biri. Ve hatta, da Vinci'nin herhangi bir geliri olmadığı zamanlarda geçinebilmek için çizdiği rastgele bir portre. Peki nasıl bu kadar ünlü oldu Mona Lisa?
Tablonun ortalama bir yaratılış hikayesi olmasına rağmen, kanvasın kendisi 1503 yılından bu yana akıl almaz bir yolculuk geçirmiş. Bir portreyi kullanılan teknik açısından neyin özel kılacağı başka bir tartışma konusu fakat Mona Lisa’nın, epey heyecanlı bir aksiyon romanını andıran serüveni okunup yazılmaya değer.
Lisa del Giocondo, 15 Haziran 1479 doğumlu, gittikçe fakirleşen aristokrat bir ailenin kızı. Statüsünü korumak için yaptığı evlilikle bir tekstil tüccarı olan Francesco di Bartolomeo di Zanobi del Giocondo’nun üçüncü eşi oluyor. Evlilik süresince beş çocuk dünyaya geliyor. Lisa, kendi çocukları yanında doğumda ölen diğer eşlerden birinin çocuklarının bakımını da üstleniyor. Zamanla ortaya çıkan mektuplarda, Francesco’nun ondan sadık bir eş ve başarılı bir kadın olarak bahsettiği ve çevredekilerin onu “faziletin kadını” olarak tanımladıkları ortaya çıkmış. Portre ise Leonardo da Vinci’ye, geçinmek için desteğe ihtiyaç duyduğu zamanlarda sipariş verilmiş. Hatta bir rivayete göre tablo kullanılmış bir tuvalin üzerine rastgele çizilmeye başlanmış.
1503 yılında başlanan portre, Leonardo’nun bir yıl sonra "The Battle of Anghiari" tablosunu çizmesi için aldığı ödenekle birlikte ikinci plana düşmüş ve bir daha da hiç tamamlanmamış.
1516 yılında ressam, Kral Francis I tarafından Clos Lucé Şatosu’nun -ki bu şato tünellerle Royal Amboise Şatosu'na bağlıdır - ona tahsis edilmesi şartıyla Fransa’ya taşınmasıyla Mona Lisa'nın portresi ilk defa Fransa sınırlarına giriş yapar. O günden beri ise tablo yalnızca bir kez - toplamda iki yıl iki haftalığına - Fransa'dan ayrılmıştır.
Mona Lisa, tamamlanmamış haliyle 16. yüzyılda verniklenmiş, Fransa kralı Louis XIV'ün konakladığı şatoları takiben önce Fontainebleau Sarayı’nda ve sonra Versailles Sarayı’nda tutulmuş. 1797’de Fransız Devrimi sırasında hasar almadan kurtulup, bu gün yerinde yeller esen Tuileries Sarayı’nda, Napolyon’un yatak odasında sergilenmiş. Tuileries Sarayı'nın Paris Komünü sırasında yakılarak yok edildiği düşünülürse, bu olaydan da tek parça ayrılması mucizevi sayılabiilir. 1870’de başlayan Fransa-Prusya savaşının başlamasıyla da Brest Arsenal Askeri Bölgesi'ne götürülmüş. O günlerde sanat eleştirmenlerinin radarına takılmamış olan tablo, 1911 yılında aradığı üne bir skandal sonucu kavuşmuş.
Savaş sonrası Louvre Müzesi'ne getirilen Mona Lisa, 21 Ağustos 1911 yılında milliyetçi bir Italyan olan Vincenzo Peruggia’nın paltosunun içinde müzeden ayrılmış. Aynı zamanda tablonun korunması için gereken cam kasayı inşa eden kişi olan Peruggia, tablonun Leonardo da Vinci’nin anısı olarak Italya’da sergilenmeye layık olduğunu düşündüğü için çaldığını itiraf etmiş. Hırsızlığın bilançosu, Louvre’un bir hafta kaptılması ve soruşturma geçirmesi yanında, ressam Pablo Picasso ile Fransız şair Guillaume Apollinaire’in de bir süre şüpheli olarak göz altına alınması olmuş. Tablo 2 yıl Peruggia’nın evinde kalmış ve sonra Floransa’da bir galeriye satıldığı sırada yakalanıp 1914’te Louvre’a geri dönmüş.
Bu hırsızlık olayı sayesinde tablo sanat eleştirmenlerinin dikkatini üzerine toplamış, üzerine pek çok yazı yazılmış ve rivayetler ortaya atılmış. Elbet tabi, bu süreç tablonun maddi değerinin de ışık hızında yükselişe geçmesine neden olmuş.
Yaratım anından itibaren tablo Fransız Devrimi, Fransa-Prusya Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı'nı atlatmış; Fransa’nın kalbinde yer alan en önemli şatolarda, dönemin önemli figürlerinin yanı başında saklanmış ve bir kez çalınmış. İkinci Dünya Savaşı sırasında, sırasıyla Amboise Şatosu, Loc-Dieu Abbey, Chambord Şatosu ve en son Montauban’daki Ingres Müzesi’nde saklanmış.
1944, savaş sonrası, bir daha ayrılmamak üzere Louvre’a dönen Mona Lisa, ona aşık olduğu gerekçesiyle tabloyu jilet ile kesmeye çalışan bir ziyaretçinin saldırısından sonra bir cam bölme ile korumaya alınmış. 1956’da ise Bolivian Ugo Ungaza Villegas isimli bir gencin tabloya taş fırlatması ile bu cam kaplama tuz buz olmuş. Bu olayda Lisa’nın dirseğindeki boyanın bir kısmı soyulmuş ve kurşun geçirmez cam kullanılmaya karar verilmiş. 1974’te, Mona Lisa kısa süreliğine Paris’teki Tokyo Milli Müzesi’nde sergilenirken; bir kadın, müzenin engelli misafirleri ağırlamaktaki başarısızlığını protesto etmek için tabloya bir kutu kırmızı bir sprey boya sıkarak saldırmış. 2009’da ise Fransız vatandaşlığına kabul alamayan Rus bir kadın, Louvre’daki müze shop'tan aldığı seramik fincanı fırlatmış. Tüm bu saldırılara rağmen, tablo hiçbir hasar almamış.
Bu gün, hala Louvre’da sergilenen, müzenin göz bebeği, dikkatlerin odağında bir parça. İnsanların onu görmek için koridor koridor aradığı, bir süre sırada beklediği genişçe bir salonda sergileniyor. 2019’daki son düzenlemeler ile kalabalık oluşmasını önleyen bir sergi düzeni benimsenmiş. Sıradaki kimsenin 30 saniyeden daha uzun süre tablonun önünde duraksamasına izin verilmiyor. Benim gözlemlediğim ise, bu 30 saniyede Lisa’ya konserden yeni çıkmış da, kapıda hayranlarıyla buluşan bir yıldızmış gibi davranılıyor olması. İnsan tablonun önüne geldiğinde çok sevdiği bir müzisyenle buluşuyormuş gibi bir heyecana tutuluyor. Lisa'nın hikayesini bilmekten bağımsız, çevredekilerin heyecanı salonu dolduruyor.
Savaş-lar. Devrim. Hırsızlık. Ve 21. yüzyıl insanının çeşitli nedenlerden içinde tutamadığı öfkeyi zaman zaman vandallıkla dışa vurma alışkanlığına rağmen 1503’ten günümüze hayata tutunabilmiş bir portre.
Bu hikayeyi okumadan önce Lisa benim için popüler kültür malzemesi haline gelmiş bir tabloyken, bugün gözlerinin içine baktığımda iki ayrıntı görüyorum. İlki Lisa’nın kişisel hikayesi: 16. yüzyılda orta sınıf bir ailedeki üçüncü eş, bir anne ve zamanının örnek alınası, erdemli kadın sureti. İkincisi ise 1503’ten bügüne hasarsız gelmiş tahta plank üzerine çizili bir portre: Fransız saraylarında, ülkenin en inişli çıkışlı günlerinde tarihi figürlerin yanı başında bulunmuş, ve bugün, çoktan yakılıp yok olmuş saraylardan hasarsız ayrılmış bir ahşap kanvas. Ve bu ahşap üzerine sıradan bir İtalyan kadınının, bugün milyon eurolar eden portresi.
Mona Lisa hem hisleri, hikayesi, yaşadıkları ile canlı bir kadın; hem de uzun yoldan gelen -iki çerçeve bir ahşap baz- bir tuval.
Comments